Öz Güvene Sandığınızdan Fazla Olumlu Etki Eden Görünmez Faktörler
çoğu gelişim kitabında şunu görebilirsin: "özgüven içeriden gelir, enerji içinizdedir, siz özelsiniz, siz biriciksiniz." bu görüş özellikle 90 başında patlayan "kendine güven, her istediğini yapabilirsin" promosyonundan gelmektedir. peki özgüvenimizi belirleyen nedir? "özgüveniniz içinizde güç tarafından değil, çevresel seçimlerinizden ve bulunduğunuz gruptan gelir." yani istediğiniz kadar kendinize güvenin yanlış bir grup içerisindeyseniz, özgüvenli olamazsınız.
şimdi bunları temellendirelim.
temeller
sosyolojik olarak bakıldığında insanlar önce kabilelerde küçük gruplarda, ardından tarım devrimiyle orta ölçekli gruplarda ve son olarak sanayi devrimiyle büyük gruplarda yer almıştır ve her aşamada bireysellik artmıştır.
durkheim'a göre iş bölümü oluşmuş ve insanların birbirine ihtiyacı azalmıştır. ilerleyen dönemdeyse kişiler neo-liberal ve post-modernist akımlarla her şeyi kendilerinin kontrol edebileceği yanılgısına sahip olmuştur. zaten 90larda yükselen "sen her şeyi başarırsın" bunun sonuçlarıdır. pek de bir şeyi çözmemiş, tersine depresyon oranları zirve yapmıştır [ref].
bireyselleşme mutsuzluk mu getirdi?
sosyolog dr. tonnies kabilelerin küçük gruplar (cemaat) olduğunu ve birbirlerine aile ilişkileriyle bağlı olduğunu belirtirdi. bu güçlü bağlar sebebiyle kişiler grup içinde yanlış yapamazdı. aksi halde dışlanırdı, tarım devrimi öncesinde bu o kişi için ölüm demekti. yani uyumluluk şarttı. bu da genel olarak güçlü bağlar ve mutluluk doğururdu. benzerini yahudi toplumlarında da görebilirsiniz fakat bireyselleşmeyle birlikte bu durum ortadan kalktı. bu sefer de grubun etkisini yok sayar hale gelerek yine özgüvensizleştik. çünkü biz özeldik. genelden farklıydık.
öncelikle gücün neden içten gelmediğini ve çevreye bağlı psiko-sosyal süreçler içerdiğinin anlaşılması gerekiyor
neo-freudçu psikanalist harry stack sullivan'a göre benlik, kişinin kendini korumak için ilişkiler sonucunda ortaya çıkarttığı bir kavramdır. sosyolog dr. mead ise benliğin sosyal bir inşa olduğunu, konuşma, etkileşim vb. süreçler olmasaydı hayvanlarda farkımızın kalmayacağını belirtmiştir. ona göre zihin bile böyleydi. dil gelişiminde steven pinker'ın da benzer düşünceleri mevcuttur.
diyebiliriz ki temelde siz sosyal inşalar sayesinde kendi benliğinize kavuşursunuz fakat kişiliğiniz belli oranda genetik materyalden de etkilenir. en azından 5 büyük kişilik kuramı bize bunu söylüyor.
yapmamız gereken nedir?
yapmamız gereken mutsuz ya da bizi negatif etkileyen çevreyi değiştirmek olmalıdır. çevre değişmezse ya da siz o çevreye uyum sağlayarak görmezden gelemezseniz ve kendi dünyanızın bir parçası yaparsanız özgüveniniz asla yükselmez.
geçmişte bu mümkün değildi fakat artık mümkün. yapamıyorsanız sadece güven ortamınızdan çıkmadığınız veya grubun tek gerçeklik olduğunu benimsediğiniz içindir ve işte özgüven sorununuzun kaynağı da tam olarak budur. o gruptan çıkamamanız da bireyciliğin ve aslında kontrolün sizin düşüncelerinizde olduğu yanılsamasıdır. max weber buna çelik kafes diyordu, yani bireyler tek tip işle birbirinden koparak; o işin rolüne ait hissedip, iyice mutsuzlaşıyorlar.
sosyolog dr. simmel grubu tanımlarken en az 3 kişiden bahseder. eğer 2 kişi olursanız birbirinizi etkilersiniz fakat 3'den büyük gruplarda; grubun genel temasını benimsersiniz. o kişiler alkolikse siz de alkolik olursunuz, o kişiler çok çalışıyorsa siz de çalışırsınız. demek ki iyi bir çevre sizin yaptıklarınızı doğru değerlendiren kişilerin olması özgüveninizi arttırır. sosyal psikolojide dr. asch'in bununla ilgili "uyum testi" diye bilinen çalışmalar yapmıştır. deneye giren kişiye kimsenin birbirini tanımadığı söylenir. basitçe anlatmaya çalışayım: deneye giren 5 kişiden çubuk boylarını alttaki şıklarla eşleştirmesi istenir. 4 kişi yanlışı işaretleyince denekler de ağırlıklı olarak yanlış işaretlemiştir.
işte özgüven-grup ve bireyine etkisi budur.
ilk çağ filozoflarını çok severim çünkü nokta atışında tespitlerde bulunmuşlardır. örneğin aristoteles “başka insanların takdiri mutluluk için önemlidir.” demiştir. hiç takdir görmezseniz, sizi sevmeyen bir çevredeyseniz özgüveniniz artmaz.
belirtmek gerek ki günümüzde bireysel olduğumuzu düşünürken bile sosyal medya ile yönlendiriliyoruz. örneğin sözlükte yana bakıyorsun "dış görünüşün her şey olduğu gerçeği" gibi bir başlık var. 1-2 defa okuyunca istemeden hatalı düşüncelere kapılıyorsunuz. birey gibi hissederken grubu düşüncelerini benimsiyorsun.
içsel güç
özgüveni etkileyen bir diğer parametreyse kararlılık ve doğru bildiğini yapmaktır. mark manson'ın yaptığı bir podcast'ten örnek vereyim. bir binada bir bebek varsa onu kurtarmaya çalışırsınız ve insanların "dur girme" itirazlarını pek de sallamazsınız, girer kurtarır ve çevrenin olumlu tepkisiyle karşılaşırsınız. bu yüzden kendinize pozitif bir rol seçerek bunu gerçekleştirmemiz özgüven için önemlidir. yani mutsuzluk ve özgüvensizlik probleminizin temelinde gerçek bir hayat amacınızın olmaması da yatıyor.
pozitif düşünler ve çevrenin etkisi
böyle diyince "pozitif düşününce her şey pozitif mi oluyor" diye düşünebilirsiniz ama o da çalışılmış. şu çalışmaya bakılabilir. yani insanların "pollyannacılık" diye eleştirdiği durum, eyleme geçiyorsa çevresel olarak insanların sizi daha başarılı bulmasına ve sonuçta özgüveninizin artmasına sebebiyet verir. böylece karşı cinste, parada ve statüde daha başarılı olursunuz. çünkü bu kişiler kendilerini negatif etkileyecek kişilerden ve etkileşimlerden uzak dururlar.
demek ki hem çevremizi değiştireceğiz hem düşüncelerimizi gerçekleştireceğiz, bu sayede arada başarısız olsak da azimle devam ettiğinizde hayallerimiz gerçekleştikçe değişen ve bizi destekleyen doğru bir çevreyle özgüvenimiz artacak.